Hizmetler
Menu
Mikrobiyoloji
Prenatal Tarama Testleri
İlaç Düzeyleri
Klinik Biyokimya
Doğumsal Metabolizma Hastalıkları
Hematoloji
Moleküler Mikrobiyoloji
Alerjiler
Transfüzyon Merkezleri
LabBlog!
Klinik Biyokimya
Klinik laboratuvarlarda kullanılan ilk tümör belirteci, Multiple Myeloma tanısında kullanılan, Bence Jones proteinidir. Bu belirtecin ilk kez kullanıldığı 1846’dan 1963 yılına kadar çeşitli hormon, enzim ve proteinler, tümör belirteci olarak gösterildi ise de bu belirteçlerin kanser izlenmesinde kullanılması 1963’te (Alfa fetoprotein (AFP) ve 1965’te Karsinoembriyonik antijen (CEA)’in bulunmasından sonra başlar. İdeal tümör belirteci; hem belirlenen kanser türü için özgül (spesifity), hem de kanserin erken evrelerinde, klinik belirtiler henüz başlamamışken tanıya götürecek kadar duyarlı (sensitivity) olmalıdır.
Tümör belirteçlerinin kullanım amaçları her belirteç için farklı olmakla beraber genellikle aşağıdaki gibidir:
- Riskli popülasyon taramaları
- Kanserin klinik sınıflandırılması
- Hastalık ilerlemesinin prognostik izlenmesi
- Tedavinin başarısının değerlendirilmesi
- Kanser tekrarının saptanması
Prostat spesifik antijen (PSA): Prostat kanseri için çok yararlı bir belirteçtir. Birçok tümör belirtecinin tersine prostat için spesifiktir ve ilk kanser tanısında kullanılabilen nadir tümör belirteçlerinden biridir. Prostat kanseri tanısında, evrelemesinde ve tedavi izlenmesinde kullanılır. PSA’nın en büyük klinik yararı, prostat kanserinin kesin tedavisinin izleminde kullanılmasıdır.
Kalsitonin: Tiroid medüller kanseri tanısında kullanılır.
Koryonik gonodotropin (hCG): Trofoblastik tümörler ve non-seminomatöz testiküler karsinom tanısında kullanılan yararlı bir tümör belirtecidir. Trofoblastik tümörlü olguların hemen hepsinde, non-seminomatöz testiküler tümörlü olguların %70’inde artar. Trofoblastik hastalığın ilerlemesinde ve tedavinin izlenmesinde yararlıdır.
Alfa fetoprotein (AFP): Hepatosellüler karsinomun tanısı, prognoz belirleme ve tedavi izlenmesinde, hCG ile birlikte germ hücreli tümörlerin evrelenmesinde kullanılır. Hepatosellüler karsinom için yüksek riskli bölgelerde ve yüksek riskli gruplara yönelik taramalarda başarılı sonuçlar elde edilmiştir.
Karsino embriyonik antijen (CEA):
Kolorektal ve gastrointestinal sistem ve pankreas kanserlerinin belirtecidir. Siroz, ülseratif kolit ve benign meme hastalıklarında da artabilir. Bir çok kanserde artabilmesine rağmen kolon kanseri evrelemesinde değerli bir belirteçdir.
CA 15-3: Metastatik meme kanserli hastalarda tedavinin izlenmesinde kullanılır.
CA 125: Over ve endometrial kanserler için kullanılan belirteçtir.
CA 19-9: Pankreatik ve kolorektal kanserleri için bir belirteçtir. Aynı zamanda akut ve kronik pankreatit ve kolanjitlerde de yükselir.
CA 72-4: Gastrointestinal karsinomların belirtecidir.
NMP 22 (Nükleer Matriks protein): İdrar yolları transisyonel hücreli karsinomu belirtecidir.
PLAZMA HÜCRE MALİGNİTESİ; MULTİPLE MYELOM (MM)
Plazma hücre hastalıkları, immünsistemin B hücre serilerinden köken alan, immunoglobin sekrete eden plazma hücrelerinin tek bir klonunun proliferasyonu ile karakterize bir grup neoplastik hastalık grubudur.
Plazma hücre proliferatif hastalıkların sınıflandırılması:
- Malign monoklonal gamopatiler Multiple Myeloma Waldenström makroglobulinemisi
- MGUS (Monoclonal gammopathy of undetermined significance)
- Hafif zincir myelomu
- Ağır zincir hastalıkları
- Kriyoglobulinemi
- Primer Amiloidosis
Multiple Myeloma , kemik iliğinde immun sistemin önemli bir parçası olan plazma hücrelerinin anormalleşmesi ve kontrolsüz çoğalması ile meydana gelen bir kanser türüdür.
Semptomatik multiple myeloma tanı kriterleri (Dimopoulos M, Kyle R, Fermand PJ, et all.2011):
1. Klonal kemik iliği plazma hücreleri %10
2. Serum ve/veya idrarda monoklonal protein (non sekretuvar MM hariç)
3. Özellikle lenfoproliferatif hastalıklarda görülen organ hasarının kanıtı:
Hiperkalsemi; Serum kalsiyum 11.5 mg / dL
Böbrek yetersizliği; Serum kreatinin 2 mg / dL
Anemi, normokromik; Hb değeri 10 g / dL
4. Kemik lezyonları, litik lezyonlar, osteopeni, patolojik kırıklar
Plazma hücre hastalıklarında tespit edilen monoklonal proteinler (M-Protein):
1- Kappa ve lambdanın eşlik ettiği IgG, IgA, IgM, IgD, IgE
2- Serbest kappa veya lambda hafif zinciri
3- Sadece ağır zincirler
M Proteinlerin Tayini:
M proteinlerinin serum ve/veya idrarda tespit edilmesinde kullanılan en önemli testler elektroforez testleridir.
İmmünoglobulinlerin serumdaki anormal konsantrasyon ve kompozisyonlarını göstermede ilk adım serum protein elektroforezidir.
Serum protein elektroforezinde beta veya gamma bölgesinde şüpheli bir artış varsa artan immunoglobülin tipini belirlemek için immünofiksasyon elektroforezi (İFE) uygulanır.
IFE de ilk olarak klasik elektroforez yöntemi ile serum proteinlerine ayrıştırılır. Ardından IgA, IgM, IgG ağır zincirlerine, kappa ve lambda hafif zincirlerine karşı spesifik antiserumlar kullanılarak immunopresipitasyon işlemi yapılır. Yıkama ve boyama sonrası M protein varsa precipitin bant gözlemlenir. M protein yaygın olarak IgG, IgA, IgM ve iki hafif zincir kappa ve lambda da tespit edilebilmektedir. Sağlıklı kişilerde Kappa/Lambda oranı 2:1’dir. Eğer bu oranda dengesizlik varsa bu bir M protein göstergesi olacağı için IFE paternine daha dikkatli bakılmalıdır.
Kapiller elektroforez ve İmmünoçıkarım (Immunosubtraction):
Serum elektroforezi ve Paraproteinlerin tayininde son yıllarda kullanılmaya başlanan yeni ve modern bir yöntemdir. Hız, düşük hacimlerin analizi, otomasyonda kolaylık sağlaması, test maliyetinin düşüklüğü gibi avantajlarla yaygın biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Boyama aşaması olmaması ve yüksek voltajda hızlı sonuç alınabilmesi ile klasik İFE yöntemine üstünlük gösterebilmektedir.
Monospesifik antiserumlarla hasta serumu karıştırılarak hafif ve ağır zincirlerin her biri ayrı ayrı çöktürülüp kapiller protein elektroforezleri yapılır. Monoklonal yapı fazla olduğunda antiserum ile bağlanarak çöker ve raporda pikte azalma olur. Bu sebeple immunoçıkarım (immunosubtraction) olarak adlandırılır. Laboratuvarımızda M protein tayini için kapiller elektroforez ve ağır ve hafif zincirlerin kantitatif ölçümü yapılmaktadır. Gerektiğinde doğrulama için immünofiksasyon elektroforezi uygulanır.
Serum protein elektroforezi (SPE), serum serbest zincir ölçümü ve kapiller elektroforez ile birlikte kullanıldığında paraproteinler % 99 oranında saptanmaktadır.
İdrarda Serbest Hafif Zincir Hastalıklar (Bence Jones Proteini-BJP)
BJP, monoklonal kappa ya da lambda immunoglobulin hafif zincirleridir. Bu zincirler İmmünoglobulin molekülünün ağır zincir kısmına bağlı değildir. İdrarda immunfiksasyon elektroforez testinde, serbest hafif zincirlere karşı antiserumlar kullanılarak tayin edilir. Ayrıca İdrarda nefelometrik veya türbidimetrik yöntemlerle kappa ve lambda hafif zincirleri, serbest kappa ve serbest lambda hafif zincirleri kantitatif olarak tayin edilebilir ve kappa/lambda oranları değerlendirilebilir.
Lipitler, hormon ve hormon öncülleri,enerji depolanması, zarların yapısal ve fonksiyonel bileşenleri olarak,biyolojik yaşamın her alanında önemli roller üstlenmiştir. Kan yağları velipoproteinler ile ateroskleroz arasındaki sebep-sonuç ilişkisi kesin olarakortaya konulduktan sonra, toplum sağlığı programları oluşturulmuş ve kliniklaboratuvarlar açısından total kolesterol, HDL kolesterol, LDL kolesterol,trigliseritler, lipoprotein (a)’yı da içeren çok sayıda test için referansyöntemler geliştirilmiştir. Hiperkolesterolemi ile ateroskleroz arasındakiilişki ilk kez, Thanhauser ve Muller tarafından 1938’de ortaya atılmıştır. Dahasonraki çalışmalar, kolesterol yüksekliği ile koroner kalp hastalığı insidansıve prevalansı arasında doğrusal ilişki olduğunu göstermiştir.
Sağlıklı bireylerde total kolesteroldüzeyi:200 mg / dL, LDL kolesterol düzeyi:130 mg / dL olmalıdır.
Total kolesterol düzeyi: 200-240 mg/dL,LDL kolesterol düzeyi: 130-160 mg / dL arasında sınırda risk,
Total kolesterol düzeyi: 240 mg / dL'denyüksek, LDL kolesterol düzeyi: 160 mg / dL'den yüksek ve HDL kolesterol düzeyi35 mg / dL'den düşük olduğunda iseyüksek riskten bahsedilir.
Sağlıklı bireylerin beş yılda bir, ortariskli bireylerin iki yılda bir ve yüksek riskli bireylerin her yıllaboratuvar testleri tekrarlanmalıdır. Özellikle riskli gruplardahipertansiyon, fiziksel aktivite ve beslenme alışkanlıkları yenidendüzenlenmelidir.
Vücutta glukoz dengesinin değişmesi ile birlikte birçok hastalık baş gösterir. Bunlardan en önemlisi Diabetes mellitus’tur. Diabetes mellitus, hiperglisemi, dislipidemi, glukozüri ve bunlara eşlik eden bir çok klinik bulgu ile seyreden, sistemik, kronik bir metabolizma hastalığıdır. Prevalansı yaş ile artar, obezitede görülme sıklığı normal popülasyondan çok daha fazladır. Kan glukozunun yükselmeye başlamasıyla klinik bulguların ortaya çıkması arasındaki süre oldukça uzundur. Bu nedenle belli yaşın üzerinde olan ve riskli gruba girenler sık aralıklarla kontrol edilmelidir.
- Açlık plazma glukoz düzeyinin 126 mg / dl’nin üzerinde bulunması
- Rastgele bakılan plazma glukoz düzeyinin 200 mg / dl’nin üzerinde bulunması
- Oral glukoz tolerans testi (OGTT) sonrası 2. saat plazma glukoz düzeyinin 200 mg / dl’nin üzerinde bulunması
- HbA1c düzeyinin % 6.5’in üzerinde bulunmasıdır.
Açlık plazma glukoz düzeyinin 100 - 125 arasında olduğu durumlarda ve OGTT sonrası 2. saat plazma glukoz düzeyinin 140-199 mg/dl arasında olduğu durumlarda bozulmuş glukoz toleransından bahsedilir. Bu gruba dahil olan bireyler, prediyabetik olarak değerlendirilir ve olası diyabet ve / veya kardiyovasküler risklere karşı sık aralıklarla kontrol edilir. Aynı zamanda uzmanlar, HbA1c değerlerinin %6.0 - 6.4 aralığında bulunan bireylerin diyabet açısından risk grubunda olduklarını ve koruma programlarına alınmaları gerektiğini bildirmiştir. Tanı açısından, glukoz ve HbA1c ölçümleri dışında, mikroalbuminüri, insülin, C-peptid (insülin tedavisine geçilecek tip 2 diyabet olgularının belirlenmesinde açlık ve uyarılmış C-peptid düzeyleri ölçülebilir.) Anti-glutamik asit dekarboksilaz (Anti - GAD), adacık hücresi antikoru (islet cell antibody: ICA), insülin otoantikoru (insülin autoantibody: IAA) testlerinden de yararlanılabilir.