Türkiye'nin
Referans Laboratuvarı

Hizmetler

Menu

LabBlog!

Klinik Biyokimya



Oligoklonal Band Tayini
Beyin omurilik sıvısında, IgG bölgesinde tespit edilen birden fazla band,  oligoklonal bandlar olarak isimlendirilir ve intratekal immunoglobulin sentezini yansıttığı düşünülür. Özellikle Multiple Sclerosis hastalarında görülen bu bulgu, santral sinir sisteminin kronik enfeksiyon veya enflamasyonuyla seyreden klinik durumlarda da görülebilmektedir. 

Multiple Sclerosis (MS), Merkezi Sinir Sisteminin enflamatuvar demyelinizan hastalığıdır. Klinik olarak şüpheli vakalarda, laboratuvar analizleri tanıyı desteklemektedir. Önceleri, MS hastalarının beyin omurilik sıvısından (BOS) yapılan protein elektroforezinde, gamma globülin bölgesinde bir artış tespit edilmiştir.

Ancak bu bulgunun birçok hastalıkta da görülüyor olması MS tanısını destekler nitelikte olmamıştır. Yüksek rezolüsyonlu agaroz jel elektroforezinin kullanıma girmesiyle, BOS’da daha spesifik bir gösterge olan oligoklonal bandların tayini gerçekleşmiştir. Günümüzde ise isoelectricfocusing (IEF) ve immunblotting yöntemi, MS hastalarında oligoklonal bandların tayininde spesifik yöntem olarak göze çarpmaktadır.

IEF, agaroz jel üzerinde pH 3-10 aralığında yapılmaktadır. Elektroforezi takiben blottingmembran üzerine transfer gerçekleştirilmekte ve kromojen vasıtasıyla oligoklonal bandlar görünür hale gelmektedir. IEF hem BOS hem de serum örneğinde eş zamanlı olarak yapılmalıdır. Testin pozitif olarak yorumlanması; BOS’da görülen ancak serumda görülmeyen dört veya daha fazla bandın belirlenmesi ile yapılmaktadır.

Diğer taraftan IgG indeksinin de belirlenmesi MS hastalarında önemli olup, hastaların büyük çoğunluğunda arttığı bildirilmiştir. Laboratuvarımızda oligoklonal band testi; BOS ve serumda oligoklonal band tayini ile beraber, BOS ve serumda IgG ve albümin testlerini, oranlarını ve IgG indeksini de içermektedir. Ayrıca bu veriler kullanılarak, Reiber grafiğinde kan - BOS bariyer bozukluğu veya intratekalIgG sentezi olup olmadığı raporlanmaktadır.

Tümör Belirteçleri
Tümör belirteçleri, kanser dokusundan  salgılanarak, kan dolaşımına giren veya vücut sıvılarında bulunan moleküllerdir. Hasta sağlığına risk oluşturabilen İnvazif yöntemlere gerek kalmadan erken dönemde kanser teşhisi koyabilme ihtiyacından dolayı araştırılmaya başlanmıştır.  
Klinik laboratuvarlarda kullanılan ilk tümör belirteci, Multiple Myeloma tanısında kullanılan, Bence Jones proteinidir. Bu belirtecin ilk kez kullanıldığı 1846’dan 1963 yılına kadar çeşitli hormon, enzim ve proteinler, tümör belirteci olarak gösterildi ise de bu belirteçlerin kanser izlenmesinde kullanılması 1963’te (Alfa fetoprotein (AFP) ve 1965’te Karsinoembriyonik antijen (CEA)’in bulunmasından sonra başlar. İdeal tümör belirteci; hem  belirlenen kanser türü için özgül (spesifity), hem de kanserin erken evrelerinde, klinik belirtiler henüz başlamamışken tanıya götürecek kadar duyarlı (sensitivity) olmalıdır. 

Tümör belirteçlerinin kullanım amaçları her belirteç için farklı olmakla beraber genellikle aşağıdaki gibidir:

  • Riskli popülasyon taramaları
  • Kanserin klinik sınıflandırılması
  • Hastalık ilerlemesinin prognostik izlenmesi
  • Tedavinin başarısının değerlendirilmesi
  • Kanser tekrarının saptanması
Tümör belirteçleri enzim, hormon, onkofetal antijenler ve protein yapısında olabilirler.

Başlıcaları:

Prostat spesifik antijen (PSA): Prostat kanseri için çok yararlı bir belirteçtir. Birçok tümör belirtecinin tersine prostat için spesifiktir ve ilk kanser tanısında kullanılabilen nadir tümör belirteçlerinden biridir. Prostat kanseri tanısında, evrelemesinde ve tedavi izlenmesinde kullanılır. PSA’nın en büyük klinik yararı, prostat kanserinin kesin tedavisinin izleminde kullanılmasıdır.

Kalsitonin: Tiroid medüller kanseri tanısında kullanılır.

Koryonik gonodotropin (hCG): Trofoblastik tümörler ve non-seminomatöz testiküler karsinom tanısında kullanılan yararlı bir tümör belirtecidir. Trofoblastik tümörlü olguların hemen hepsinde, non-seminomatöz testiküler tümörlü olguların %70’inde artar. Trofoblastik hastalığın ilerlemesinde ve tedavinin izlenmesinde yararlıdır.

Alfa fetoprotein (AFP): Hepatosellüler karsinomun tanısı, prognoz belirleme ve tedavi izlenmesinde, hCG ile birlikte germ hücreli tümörlerin evrelenmesinde kullanılır. Hepatosellüler karsinom için yüksek riskli bölgelerde ve yüksek riskli gruplara yönelik taramalarda başarılı sonuçlar elde edilmiştir.

Karsino embriyonik antijen (CEA): 
Kolorektal ve gastrointestinal sistem ve pankreas kanserlerinin belirtecidir. Siroz, ülseratif kolit ve benign meme hastalıklarında da artabilir. Bir çok kanserde artabilmesine rağmen kolon kanseri evrelemesinde değerli bir belirteçdir.

CA 15-3: Metastatik meme kanserli hastalarda tedavinin izlenmesinde kullanılır.
CA 125: Over ve endometrial kanserler için kullanılan belirteçtir. 
CA 19-9:  Pankreatik ve  kolorektal kanserleri için bir belirteçtir. Aynı zamanda akut ve kronik pankreatit ve kolanjitlerde de yükselir. 
CA 72-4: Gastrointestinal karsinomların belirtecidir.
NMP 22 (Nükleer Matriks protein): İdrar yolları transisyonel hücreli karsinomu belirtecidir.

PLAZMA HÜCRE MALİGNİTESİ; MULTİPLE MYELOM (MM) 

Plazma hücre hastalıkları, immünsistemin B hücre serilerinden köken alan, immunoglobin sekrete eden plazma hücrelerinin tek bir klonunun proliferasyonu ile karakterize bir grup neoplastik hastalık grubudur.

Plazma hücre proliferatif hastalıkların sınıflandırılması:

  1. Malign monoklonal gamopatiler Multiple Myeloma Waldenström makroglobulinemisi
  2. MGUS (Monoclonal gammopathy of undetermined significance)
  3. Hafif zincir myelomu
  4. Ağır zincir hastalıkları
  5. Kriyoglobulinemi
  6. Primer Amiloidosis

Multiple Myeloma , kemik iliğinde immun sistemin önemli bir parçası olan plazma hücrelerinin anormalleşmesi ve kontrolsüz çoğalması ile meydana gelen bir kanser türüdür.

Semptomatik multiple myeloma tanı kriterleri (Dimopoulos M, Kyle R, Fermand PJ, et all.2011):

1. Klonal kemik iliği plazma hücreleri  %10
2. Serum ve/veya idrarda monoklonal  protein (non sekretuvar MM hariç)
3. Özellikle lenfoproliferatif hastalıklarda görülen organ hasarının kanıtı:
              Hiperkalsemi; Serum kalsiyum  11.5 mg / dL 
              Böbrek yetersizliği; Serum kreatinin    2 mg / dL
              Anemi, normokromik; Hb değeri   10 g / dL
4. Kemik lezyonları, litik lezyonlar, osteopeni, patolojik kırıklar


Plazma hücre hastalıklarında tespit edilen monoklonal proteinler (M-Protein):

1- Kappa ve lambdanın eşlik ettiği IgG, IgA, IgM, IgD, IgE
2- Serbest kappa veya lambda hafif zinciri
3- Sadece ağır zincirler


M Proteinlerin Tayini:

M proteinlerinin serum ve/veya idrarda tespit edilmesinde kullanılan en önemli testler elektroforez testleridir.

İmmünoglobulinlerin serumdaki anormal konsantrasyon ve kompozisyonlarını göstermede ilk adım serum protein elektroforezidir.

Serum protein elektroforezinde beta veya gamma bölgesinde şüpheli bir artış varsa artan immunoglobülin tipini belirlemek için immünofiksasyon elektroforezi (İFE) uygulanır.

IFE de  ilk olarak klasik elektroforez yöntemi ile serum proteinlerine ayrıştırılır. Ardından IgA, IgM, IgG ağır zincirlerine, kappa ve lambda hafif zincirlerine karşı spesifik antiserumlar kullanılarak immunopresipitasyon işlemi yapılır. Yıkama ve boyama sonrası M protein varsa precipitin bant  gözlemlenir. M protein  yaygın olarak IgG, IgA, IgM ve iki hafif zincir kappa ve lambda da tespit edilebilmektedir. Sağlıklı kişilerde Kappa/Lambda oranı 2:1’dir. Eğer bu oranda dengesizlik varsa bu bir M protein göstergesi olacağı için IFE paternine daha dikkatli bakılmalıdır.


Kapiller elektroforez ve İmmünoçıkarım (Immunosubtraction):

Serum elektroforezi ve Paraproteinlerin tayininde son yıllarda kullanılmaya başlanan yeni ve modern bir yöntemdir. Hız, düşük hacimlerin analizi, otomasyonda kolaylık sağlaması, test maliyetinin düşüklüğü gibi avantajlarla yaygın biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Boyama aşaması olmaması ve yüksek voltajda hızlı sonuç alınabilmesi ile  klasik İFE yöntemine üstünlük gösterebilmektedir.

Monospesifik antiserumlarla hasta serumu karıştırılarak hafif ve ağır zincirlerin her biri ayrı ayrı çöktürülüp kapiller protein elektroforezleri yapılır. Monoklonal yapı fazla olduğunda antiserum ile bağlanarak çöker ve  raporda pikte azalma olur. Bu sebeple immunoçıkarım (immunosubtraction) olarak adlandırılır. Laboratuvarımızda M protein tayini için kapiller elektroforez  ve ağır ve hafif zincirlerin kantitatif ölçümü yapılmaktadır. Gerektiğinde doğrulama için immünofiksasyon elektroforezi uygulanır. 
Serum protein elektroforezi (SPE), serum serbest zincir ölçümü ve kapiller elektroforez ile birlikte kullanıldığında paraproteinler % 99 oranında saptanmaktadır.


İdrarda Serbest Hafif Zincir Hastalıklar (Bence Jones Proteini-BJP)

BJP, monoklonal kappa ya da lambda  immunoglobulin hafif zincirleridir. Bu zincirler İmmünoglobulin molekülünün ağır zincir kısmına bağlı değildir. İdrarda immunfiksasyon elektroforez testinde, serbest hafif zincirlere karşı antiserumlar kullanılarak tayin edilir. Ayrıca İdrarda nefelometrik veya türbidimetrik yöntemlerle kappa ve lambda hafif zincirleri, serbest kappa ve serbest lambda hafif zincirleri kantitatif olarak tayin edilebilir ve kappa/lambda oranları değerlendirilebilir.





Hormon Testleri
Hormonlar insanların büyümesi, gelişmesi, üremesi için gereklidir ve vücuttaki birçok dengenin sağlanmasından sorumludurlar.

Hormon testleri hormon salgılayan iç salgı bezlerinde oluşan tümörlere veya bu bezlerden salgılanan hormonların azlığı veya fazlalığına bağlı gelişen hastalıkların takip ve tedavisinde kullanılır. Başlıca iç salgı bezleri hipotalamus, hipofiz, tiroid bezi, paratiroid bezi, böbreküstü bezi (adrenal bez), pankreas, overler (yumurtalık) ve testis bezleridir.

Diyabet (şeker hastalığı), osteoporoz (kemik erimesi), virilismus, hirsitusmus (kıllanma), cinsel fonksiyon bozuklukları, infertilite, büyüme ve gelişme bozuklukları, hipertansiyon gibi pek çok hastalığın tanı ve takibi de hormon testleri ile yapılmaktadır. Hormon testleri, laboratuvarımızda elektrokemilüminesans tekniği ile test analizörlerinde çalışılmaktadır.

Pankreas, Mide, Bağırsak ile ilgili  Hormon Testleri ve Diyabet

Gastrin, midedeki asit üretimini düzenleyen bir hormondur. Sindirim süreci boyunca midede G hücreleri denilen hücreler tarafından üretilir.

G hücre hiperplazisi ve Zollinger-Ellison (ZE) sendromu gibi seyrek görülen durumlar gastrin ve mide asidinin aşırı üretimine neden olabilmektedir.

Bu durum tedavisi zorlaşabilen peptik ülserlere yol açabilir. Tanısında  gastrin değerleri ölçülür.
Diyabet, insülin eksikliği, insülin direnci veya her ikisinin birlikteliği sonucu kanda glukoz seviyesinin yükselmesine yol açan sistemik bir hastalıktır. Pankreastan salınan insülin hormonunun eksikliği sonucu ortaya çıkar.

Herhangi bir şikayeti olmayan kişilerde risk faktörleri varlığında diyabet taraması önerilmektedir. Gebelerde diyabet için risk faktörleri varlığında ilk kontrolde tarama yapılmalıdır.

İnsülin hormonu açlık hipoglisemisi,
Tip 1 ve Tip 2 DM, insülinoma (Langerhans adacık hücre tümörü) ve insülin rezistan diyabetin değerlendirilmesinde kullanılır.

Açlık insülini veya OGTT sırasında dakikalık insülin değerleri ölçülebilir. Ayrıca, insülin üretiminin takibinde ve hipogliseminin sebebinin araştırılmasında C-peptid testi kullanılır.

HOMA IR: Son dönemde duymaya başladığınız HOMA-IR (İnsülin direnci) testi ise vücutta bir insülin direnci olup olmadığını anlamaya yarar. İnsüline karşı çevre dokuların verdiği cevabı değerlendirmek için kullanılan bir testtir. Kilolu olmak, polikistik over sendromu, kortizonlu ilaç tedavileri, bel çevresinin artmış olması, yaşlanma ve hareketsiz yaşam biçimi gibi faktörler insülin direnci oluşmasına neden olabilir. 

Tiroid Hormon Testleri

Tiroid bezi; boyunda, nefes borusunun önünde yer alan, iki lobdan oluşan bir bezdir. Tiroid bezinin görevi tiroid hormonları olarak bilinen T3 ve T4 yapım ve salınımını sağlamaktır. Bu hormonlar büyüme, gelişme için önemli hormonlardır ve vücut metabolizmasında görev alırlar. Hormonların seviyesinin düşüklüğü hipotirodi yüksekliği ile hipertiroidi dediğimiz klinik tabloyu oluşturur. Bu klinik tabloların tanısında, total tiroksin (TT4), total triiyodotironin (TT3), serbest tiroksin (FT4), serbest triiyodotironin (FT3) ve hipofizer tiroidi uyaran hormon tirotropin (TSH) hormon testleri kullanılmaktadır.

Paratiroid Hormon Testleri

Paratiroid bezler boyunda çoğunlukla tiroid bezinin arkasında yer alan küçük endokrin bezlerdir. Vücutta kalsiyum metabolizmasında, dolayısı ile kemik gelişiminde rol oynarlar. Paratiroid hormon fazlalığı kemik erimesine, böbreklerde taş oluşumuna ve hipertansiyon gelişimine neden olur. Bu durumun tedavisi çoğunlukla cerrahi olarak büyüyen bez veya bezlerin çıkarılmasıdır. Ameliyata uygun olmayan veya paratiroid hormon ve kalsiyum düzeyleri fazla yüksek olmayan bazı hastalar takip edilebilir. Bununla ilgili yapılan testler parathormon intakt PTH, parathormon releated peptid testidir.
Bu testler hiperparatroidizm ayırıcı tanısı için yararlıdır. Hiperkalsemi yapan non-paratroid formlarından ayrılmasında da kullanılır. Kalsiyum metabolizması ile ilgili bozukluklarda izlenen  bir diğer hormon kalsitonindir. Kalsitonin ayrıca, tiroid medüller karsinoması takibinde de kullanılır.

Hipofiz Bezi Hormon Testleri

Hipofiz bezi, kafatasının içinde, kafa tabanını oluşturan kemiklerin üzerinde oturur. Önde bulunan “Adenohipofiz” ve arkada bulunan “Nörohipofiz” olmak üzere iki bölümden oluşan bir salgı bezidir. Ön hipofiz bezinden salgılanan hormonlar ACTH, FSH, LH, TSH, büyüme hormonu ve prolaktindir. Arka hipofiz bezinden ise antidiüretik hormon (ADH) ve oksitosin salgılanır. 

Bu hormonlardan ACTH, böbreküstü bezlerinden salgılanan ve stres hormonu olarak bilinen kortizol üretimini, TSH tiroid hormon üretimini, FSH ve LH kadın ve erkekte üreme ile ilgili hormonları düzenler. Büyüme hormonu büyüme ve gelişmeden, prolaktin doğum sonrası emzirmenin sağlanmasından, ADH vücutta su dengesinin sağlanmasından, oksitosin doğumda düz kasların kasılmasından ve doğum işlevinin gerçekleşmesinden sorumludur. Bu hormonların vücut dengesi için belirli aralıklar içerisinde olması gerekmektedir. 

Büyüme hormonu (Growth Hormon) fazlalığı, çocukluk çağında gigantizm (devlik), yetişkinde akromegaliye yol açar. Büyüme hormonu eksikliği çocuklarda cücelik nedenidir. Boy uzaması minimal olacağı için boyda kısalık görülür IGF-1, IGF-BP3 ve growth hormon stimülasyon ve inhibisyon testleri büyüme anormalliklerinin nedenlerini tanımlamak ve hipofiz fonksiyonunu değerlendirmede yardımcı olması bakımından yapılan testlerdir. 

Prolaktin fazlalığı klinik olarak en erken semptom veren hipofiz hastalığıdır.Kadınlarda adet görememe ve memeden süt gelmesi ile karakterizedir. Erkekte libido kaybı (cinsel isteğin azalması) ve kısırlık görülür. Genellikle baş ağrısı ve görme bozukluğu ön plana çıkar.

Prolaktin eksikliğinin gebe olmayan hastalarda klinik olarak fazla önemi olmamakla birlikte gebelik sonrası süt gelmeme bilinen en önemli bulgusudur. Bu gibi klinik bozukluklarda prolaktin testi kullanılır.
Makroprolaktin hiperprolaktinemisi olan hastalarda klinik uyumlu değilse yapılan bir testtir.

TSH (Tiroid stimüle edici hormon) fazlalığı, tiroid dokusunda iyot alımını ve T3, T4 sentezini artırır. Tirotoksikozda görülebilecek belirtilere yol açar.

TSH eksikliğinde ise tiroid dokusunda iyot alımı ve T3, T4 salınımı azalır, hipotiroidide görülen belirtiler görülür.

LH (Luteizan hormon) ve / FSH (Folikül stimüle edici hormon), erkeklerde testesteron üretimini, testis büyümesini ve sperm olgunlaşmasını sağlar. Kadınlarda da yumurta gelişmesini ve atılımını sağlar. Bu hormonların eksikliğinde cinsel istekte azalma, erkeklerde iktidarsızlık, çocuk sahibi olamama gibi etkiler görülür.

ACTH (Adrenokortikotropik hormon) eksikliğinde böbreküstü bezlerinden salgılanan kortizol hormonun salınımı azalır ve bunun sonucunda hipokortizolizm gelişir. Bu durumda ciddi halsizlik, yorgunluk, solukluk gibi durumlara yol açar.

ACTH fazlalığında kortizol artmasına bağlı Cushing Sendromu görülür. Bu hastalarda obezite, hipertansiyon, adet görememe, libido azalması, aydede yüzü, deri incelmesi, kolay morarma, kas güçsüzlüğü, ciltte kararma, mantar infeksiyonları, yara iyileşmesinde gecikmeler görülür.

ACTH Stimulasyon Testi: Hipokortizolizm, adrenal yetmezlik ve Addison hastalığı şüphesi olan hastaları değerlendirmek için en yaygın olarak kullanılan testtir.ACTH stimulasyon testine subnormal kortizol cevabı, adrenal yetersizlik için tanı koydurucudur. Normal cevaplar adrenal yetersizliği ekarte ettirir. ACTH stimülasyon testi ile kortizol seviyeleri haricinde dakikalık olarak 17 alfa hidroksiprogesteron DHEA-S düzeylerine de bakılabilir.

Deksametazon Supresyon Testi: Cushing sendromunun ayırıcı tanısında kullanılan bir tarama testidir. Adrenokortikal steroid olan deksametazon 1 gece öncesinden hastalara oral olarak verilir.
Ertesi gün kortizol seviyeleri ölçülür. Normal kişilerde kortizol seviyesi baskılanır. Cushing sendromunda bu baskılanma olmaz.

Vazopressin (ADH) eksikliğinde vücuttan fazla miktarda su kaybı, çok su içme, çok idrara gitme belirtileri vardır. Bu hastalar günde 5 ila 20 litre su içerler. Hastalarda aşırı susama hissi oluşur. Eğer bu miktarlarda su içmezlerse kanda sodyum seviyelerinde yükselmesine bağlı konfüzyon ve koma gelişebilir.

Vazopressin (ADH) fazlalığında uygunsuz ADH Sendromu denilen tablo görülür. Kanda sodyum seviyelerinde düşme, iştahsızlık, bulantı, kusma, konfüzyon ve koma gelişebilir. Tedavisi öncelikle su kısıtlamasıdır. Daha sonra düşen sodyum yerine yavaş yavaş konur. ADH hormon bozukluklarında Su Kısıtlama Testi yapılmaktadır. Hastaya ADH uygulanır, daha sonra belli saatlerdeki idrar dansite, osmolarite ve serum osmolaritesindeki değişiklikler ölçülür. ADH eksikliğine bağlı santral Diabetes İnsipidus tanısında kullanılır.

Böbrek Üstü Bezi Hormon Testleri

Böbrek üstü bezleri (adrenal bezler) her iki böbreğin üst kısmında yerleşmiş bezlerdir. Adrenal bezlerden adrenalin, noradrenalin, kortizol, aldosteron salgılanır. Adrenalin ve noradrenalin kana salgılandığı zaman kalp atış hızını ve kan basıncını artırır ve diğer vücut fonksiyonlarını etkiler. Adrenalin ve veya noradrenalinin fazla salınması feokromositoma adı verilen hastalığa neden olur. Bu hastaların çoğunda kan basıncı yüksekliği (hipertansiyon) temel sorundur. Hastalığın tanısında, kanda ve idrarda Adrenalin, Noradrenalin seviyelerine bakılabilir. Klinik belirti olarak hastalarda daimi ya da ataklar halinde tekrarlayan kan basıncı yükselmeleri görülür. Genellikle fiziksel ve duygusal stresler bu hormonların salgılanma işlemini başlatır. Aldosteron da vücudun tuz ve su metabolizmasında rol alır. Bu nedenle hipertansiyon tanı ve takibinde önemli bir role sahiptir.

Esansiyel hipertansiyon tahminen %10’unu mineralokortikoid hipertansiyon oluşturmaktadır. Hipertansiyonda plazma renin, aldosteron düzeyleri ve plazma renin aktivitesi PRA’ne bakılarak değerlendirmeler yapılır. Böbrek üstü bezinden aşırı miktarda kortizol salınması Cushing hastalığına neden olur. Cushing sendromu tanısında kullanılan testler arasında gece tükürük kortizolü, idrar serbest kortizolü, deksametazon supresyon testi sayılabilir.

Böbrek üstü bezinden yeterli steroid hormonu üretilmediği zaman ise ortaya Addison Hastalığı çıkar. Adrenal yetmezlik krizi, tuz solüsyonları ve steroid hormonların enjeksiyonu da dahil acil tıbbi bakımı gerektiren ve yaşamı tehdit eden bir durumdur. Tanısında ACTH stimülasyon testi kullanılır.

Cinsiyet Hormonları ve Hipotalamus, Hipofiz, Gonadal Aksın Değerlendirilmesi 

Vücuttaki diğer sistemlerin çoğunda olduğu gibi, üreme sistemi ve üreme döngüsünü hipotalamus, hipofiz ve gonadlardan salınan hormonlar yönetir. 

Bu hormonlardan ilki, hipotalamus tarafından salgılanan luteinizan hormon salgılatıcı hormon (LHRH) olarak da bilinen gonadotropin salgılatıcı hormondur (GnRH). Bu hormon, hipofiz bezinden iki gonadotropin hormonunun [luteinizan hormon (LH) ve folikül uyarıcı hormon (FSH) salgılanmasını harekete geçirir. GnRH stimülasyon testi hipofiz veya gonadal yetersizliğin tanısında kullanılan bir testtir. Teste yanıt alınamaması gonadotrop hücrelerde harabiyeti veya uzun süreli GnRH eksikliğini gösterir. Primer hipogonadizmi olan hastalarda ise aşırı bir FSH, LH yanıtı görülür. Genelde çocuklarda puberte prekoks tanısında kullanılır.

Bu iki hormon; erkekte sperm gelişimi, kadında yumurtanın olgunlaşması ve salımını (ovülasyon) sağlar. Androstenedionlar (androstenedion, DHEA ve onun sülfirik esteri DHEA-S), gonadlar ve adrenalde yapılan testosteron ve östrojen prekürsörüdür. ACTH bu hormonların adrenal sekresyonunu uyarır. Androstenedionlar, androjen eksikliği veya aşırı salgılanmasında (hirşutizm ve veya virilizasyon) değerlendirilmesinde kullanılan testlerdir.

Kadında ve erkekte üreme organları olan overler ve testislerin herhangi bir nedenle hormon salgılamalarında eksiklik olması kısırlık, cinsel istekte azalma, cinsel iktidarsızlığa neden olur. Bu bezlerden salgılanan östrojen ve testosteronun sadece cinsel gelişim üzerinde değil, başlıca kas ve kemik kitlesinin gelişimi olmak üzere birçok sistem üzerinde de etkisi vardır. Bu hormonlardaki eksiklik bu bezlerin hasar görmesine bağlı olabileceği gibi, hipofiz bezinden salgılanan ve yumurtalıkları uyaran hormonların eksikliğine de bağlı olabilir.

Bu döngüde meydana gelen bozuklukların tanı ve takibinde FSH, LH, Estradiol, Progesteron, Prolaktin / Makroprolaktin, Testosteron, SHBG, Anti Müllerian Hormon, Testosteron, Serbest Testosteron, Androstendion, DHEA-S ayrıca gebelik teşhisinde de beta HCG testleri kullanılmaktadır.


Lipit Metabolizması ile İlgili Testler

Lipitler, hormon ve hormon öncülleri,enerji depolanması, zarların yapısal ve fonksiyonel bileşenleri olarak,biyolojik yaşamın her alanında önemli roller üstlenmiştir. Kan yağları velipoproteinler ile ateroskleroz arasındaki sebep-sonuç ilişkisi kesin olarakortaya konulduktan sonra, toplum sağlığı programları oluşturulmuş ve kliniklaboratuvarlar açısından total kolesterol, HDL kolesterol, LDL kolesterol,trigliseritler, lipoprotein (a)’yı da içeren çok sayıda test için referansyöntemler geliştirilmiştir. Hiperkolesterolemi ile ateroskleroz arasındakiilişki ilk kez, Thanhauser ve Muller tarafından 1938’de ortaya atılmıştır. Dahasonraki çalışmalar, kolesterol yüksekliği ile koroner kalp hastalığı insidansıve prevalansı arasında doğrusal ilişki olduğunu göstermiştir.


Sağlıklı bireylerde total kolesteroldüzeyi:200 mg / dL, LDL kolesterol düzeyi:130 mg / dL olmalıdır.


Total kolesterol düzeyi: 200-240 mg/dL,LDL kolesterol düzeyi: 130-160 mg / dL arasında sınırda risk,


Total kolesterol düzeyi: 240 mg / dL'denyüksek, LDL kolesterol düzeyi: 160 mg / dL'den yüksek ve HDL kolesterol düzeyi35 mg / dL'den düşük  olduğunda iseyüksek riskten bahsedilir.


Sağlıklı bireylerin beş  yılda bir, ortariskli bireylerin iki  yılda bir  ve yüksek riskli bireylerin her yıllaboratuvar testleri tekrarlanmalıdır. Özellikle riskli gruplardahipertansiyon, fiziksel aktivite ve beslenme alışkanlıkları yenidendüzenlenmelidir.


Karbonhidrat Metabolizması ile İlgili Testler
Kan glukoz konsantrasyonu, hormonlar tarafından yönetilen, birçok yolun kompleks etkileşimi ile düzenlenir. Bu hormonlar;  kan glukozunu düşüren insülin ile karşıt olarak çalışan glukagon, epinefrin, kortizol ve büyüme hormonudur.

Vücutta glukoz dengesinin değişmesi ile birlikte birçok hastalık baş gösterir. Bunlardan en önemlisi Diabetes mellitus’tur. Diabetes mellitus, hiperglisemi, dislipidemi, glukozüri ve bunlara eşlik eden bir çok klinik bulgu ile seyreden, sistemik, kronik bir metabolizma hastalığıdır. Prevalansı yaş ile artar, obezitede görülme sıklığı normal popülasyondan çok daha fazladır. Kan glukozunun yükselmeye başlamasıyla klinik bulguların ortaya çıkması arasındaki süre oldukça uzundur. Bu nedenle belli yaşın üzerinde olan ve riskli gruba girenler sık aralıklarla kontrol edilmelidir.

Diyabet  tanı kriterleri:

  • Açlık plazma glukoz düzeyinin 126 mg / dl’nin üzerinde bulunması
  • Rastgele bakılan plazma glukoz düzeyinin 200 mg / dl’nin üzerinde bulunması
  • Oral glukoz tolerans testi (OGTT) sonrası 2. saat plazma glukoz düzeyinin 200 mg / dl’nin üzerinde bulunması
  • HbA1c düzeyinin % 6.5’in üzerinde bulunmasıdır.

Açlık plazma glukoz düzeyinin 100 - 125 arasında olduğu durumlarda ve OGTT sonrası 2. saat plazma glukoz düzeyinin 140-199 mg/dl arasında olduğu durumlarda bozulmuş glukoz toleransından bahsedilir. Bu gruba dahil olan bireyler, prediyabetik olarak değerlendirilir ve olası diyabet ve / veya kardiyovasküler risklere karşı sık aralıklarla kontrol edilir. Aynı zamanda uzmanlar, HbA1c değerlerinin %6.0 - 6.4 aralığında bulunan bireylerin diyabet açısından risk grubunda olduklarını ve koruma programlarına alınmaları gerektiğini bildirmiştir. Tanı açısından, glukoz ve HbA1c ölçümleri dışında, mikroalbuminüri, insülin, C-peptid (insülin tedavisine geçilecek  tip 2 diyabet olgularının belirlenmesinde açlık ve uyarılmış C-peptid düzeyleri ölçülebilir.) Anti-glutamik asit dekarboksilaz (Anti - GAD), adacık hücresi antikoru (islet cell antibody: ICA), insülin otoantikoru (insülin autoantibody: IAA) testlerinden de yararlanılabilir.